Daha önce sizinle Şeker Portakalı' nı paylaşmıştım. Hatırlayacaksınız. Aklıma geliyor da, bizim de Zeze gibi çocuklarımız yok mu? Öylesine delişmen, çılgın, maceraperest. Hani şu bizim yaramaz, bundan adam olmaz dediğimiz cinsten çocuklar...
Biliyorsunuz bahsettim, Zeze, Vasconcelos' un kendi çocukluğu. Kitapta da çok sık geçiyor, Zeze' nin asla iyi yerlere gelemeyeceğini düşünüyor ailesi, çevresi. Oysa bakın yazara! Bugün bu ismi dünyada tanımayan bilmeyen okursever yok!
Ne bekliyoruz çocuklarımızdan? Neler istiyoruz? Her şey yüksek ders notlarından, derece yapılası sınavlardan ibaret mi evlatlarımız için çizdiğimiz gelecek planlarında? Soruyor muyuz onlar ne isterdi, nasıl bir yaşam isterdi diye? Ortaya çıkarmaya çalışıyor muyuz saklı yeteneklerini? Yoksa tam tersi mi yaptığımız? Farklılaştıklarında törpülemek mi her birini?
Kandırmayalım kendimizi. Biz asla ikinci yolu seçmiyoruz. Zor çünkü o. Kolay olan herkes gibi olmak ve herkes gibi yetiştirmek çocuklarımızı da. Yani aslında kendimiz gibi. Birer fotokopimizi çekip katıyoruz hayata. Çocuklarımız bizlerin kopyası olmaktan öte gidemiyor.
Oysa her çocuk bambaşka bir gezegen. Biri Dünya, biri Mars, bir diğeri Uranüs. Ne yani, bulamadık biz diye yok mu şimdi Mars' ta da yaşam? Kim kesin konuşabilir? Ya da değişmez mi bu kanılar?
Keşfetmeye hazırsak her gezegeni, her çocuğu, elbet ulaşacağız onların gizli hazinelerine.
Bırakın çocuklar "çocuk" kalsın! Siz ne derseniz deyin adına: Yaramaz, hayta... Neyi değiştirir ki bu? Çocuk "çocuksa" gerçekleştiremeyeceği hiçbir mucize yoktur şu hayatta.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder